DAĞDAKİ HÜZÜN


Dersim’deyaşanmış gerçekler

 U.Daglar >>>>>

Afbeeldingsresultaat voor FEVZI CAKMAK DERSIM KATLIAMI

Vahşi ve ıssız doğanın ortasında durmuş, dilim ‚lal’olmuş sanki, konuşacak kelimeler bulamıyorum,Nereye gideceğimi , ne yapacağımı -sürüden ayrılan bir ceylan yavrusu gibi- şaşkın şaşkın bakıyorum çevreme.Bir zamanlar burdan gelip geçenleri –özellikle komşu Erzincan ilinin türk köylülerini- misafir eden Havaçur şimdi insansız yaşamanın (bir tek misafi bile ) ağırlıyamamanın kahrından utanır gibi hafif esen ruzgarıyla vuruyor suratıımn ortasına.Kimbilir, belkide doğa insansız yaşamanın keyfini yaşıyor. Gökyüzüyle yerin birleştiği noktada durmuş gibi bakıyorum.Elimi uzatsam gökyüzü…sanki avucumun ortasında.Güzellikler karşısında çıldırma korkusunu hissedince sakinleşmem gerektiğine karar verdim ve tekrar geçmişe dönerek yönümü çevirdim yılandağına yaslanan haydarbaba dağına.
Bakınca haydarbaba dağına doğduğum gün geldi aklıma.Annem,önüne hayvanları katarak yazın o sıcak kavurucu ağustos ayında, sekiz aylık hamile haliyle-beni karnında taşıyarak- nasılda çıktı bu dağa? ‚Fakirin çilesi’ demiş ‚ölürken birlikte gömülür mezara’düşüncesine kendini inandırarak hertürlü zorluğa gögüs gere gerek çıkmıştır haydarbaba dağın zirvesine.Utanmıştır,anlatmamıştır kimseye çektiği çileleri.Çekmiştir tüm acıları sinesine ‚ya haydarbaba’deyerek içinde gizli gizli dualar ederek.Tek güvendiği kişi teyzesi khaye’miş.Onun tavsiyesi üzerine annemi babamla evlendirmişler.Karşılığında’da bir tarla,ev,bahçe ve harman yeri vermişler khaye’ye.Şimdi teyzesi khaye’yi mahçup etmemek içinde olsa çıkması gerekiyordu dağın zirvesine.Bir ay sonrada beni dağın başında doğururken khane’nin hünerli ellerine güvenmiştir yine.Cıvar köylerde dahil doğum yapan tüm kadınların yardımına koşar ama karşılığında’da kimsey birşey istemez.Aynı zamanda büyük aşklar yaşamış ve yaşadığı aşkların tadı damaklarında kalmış gibi (bir genç kızın yaşadığı ilk aşk gibi) zevkle anlatırdı.Gizlice, bazende gecenin zihri karanlığına meydan okuyarak dersim ayaklanmasının önderlerinde biri olan şahin ağayla nasıl buluştuklarını duyduğu heyecanın ve aşkın izleri yüreğinin derinliklerine gömerek yaşatıyor kalbinde.Erginlik çağına doğru yaşım ilerledikçe khaye’nin anlattıkları daha çok ilgimi çekiyordu .Sigarasını içerken dumanında derin bir nefes alarak sonra yavaş yavaş gökyüzüne doğru savurarak gözden kayboluncaya kadar seyrederdi.Dedem,khaye’nin duruş ve haraket tarzında bana neyi anlattığını tahmin ederdi ve ‚beso khaye beso layki rara vecene,tora ar redep nemando’ (yeter khaye yeter çocuğu yoldan çıkarma,sende utanma diye birşeyde kalmamış) diye azarlasada onu susturamazdı.Kimdi bu şahin ağa,tanımıyordum.Hatta khaye onun çok cesur ve yiğit biri olduğu söylerdi.Ben khayenin onu öven konuşmalarında zaman zaman kıskanıyordum ama ilğimi çektiği için ses çıkarmıyordum.Bazende yetişince onun gibi biri olmak istediğimi ve ona karşı –hiç tanımama rağmen-gizli bir hayranlık beslerdim.Seksen yaşına dayanmış bir kadındaki bu hafızanın tazeligi dipdiri kalışı ve öldüğü güne kadar varlığını sürdürmesi aşkın keşfedilmiyen yeni bir sırrı gibiydi ve bunlarla beraber gömüldü toprağa.
Geçmişin bu tuhaf ve tipik anıları nerden şimdi geldi aklıma.Bunları aklıma getiren kuşkusuz bastığım toprağın heryerinde ayrı bir anımın olmasında kaynaklanıyor.Havaçur’dan gönül istemez ayrılık ama koşullar bir zorunluluk olarak kendisini dayatınca son birkez daha dönüp baktım.Yıllarca burda yaşadıktan sonra göçüp gidenlerin bıraktıkları harman yerleri,yıkılan evler ve meyve ağaçları,inatla çeşmede akan buz gibi soğuk suyuyla gidenleri tekrar birgün gelecek umuduyla bekler gibiydiler.
İkibüyük dağın derin vadisinden gelerek köyün kurulduğu yerde birleşerek akıp giden ve munzur’a karışan havaçur suyunu takip eden patika dar,engebelli yolu izliyerek yürüdüm. Sayısıy derin vadilerle dolu yüksek dağ yamaçlarında geçerek düz bir ovaya vardım. Eskiden ware (yayla) olarak kullandığımız cağel (çakıl) deresinde durdum ve bir dalgıç.gibi indim okyanusların en derinliklerine.Nereye gitsemde ne yapsamda peşimı bırakmıyan hüzünlü öykülerin pençesinde kendimi kurtaramıyorum ve adımsıra benimle birlikte gezerler diyar diyar.Oturdum çakıl taşların yakıcı sıcaklığın üstüne.Akan kar ve yağmur seli yerde tüm toprağı alıp gitmiş yerine gücünü yetmedigi irili ufak çakıl taşları bırakmış.Bu yüzdende çakıl deresi olarak adlandırılır.Yaz aylarında köylülerin buraya gelip yayla kurulmasının sebebide kaynak suyunun bol olmasındandır.Çeşitli bitki örtüsünün yetiştiği ve bol olduğu bu yerlerde bizden önce nice insanları ağırlamış.Başımı yurakı kaldırdım birilerini arar gibi.Hiçbir nedende yokken birden bire kocecı dediğim kadın geldi aklıma.Durmuş karşımda heybetli konuşmasını etkisiyle elinide sallıyarak dersim 38 isyanında vurulan oğlunun yerini gösteriyor.Başlıyor tam trajelerle dolu gerçek hikayesini.Ama soluksuz bir nefeste anlatır gibi.’’Bu dağları mesken tuttu kendine.Yapma oğlum dedim o dağlar çıplaktır tez seni verir düşmanın eline.Dinlemedi.Toy gibi,tecrübesi hiç yoktu.Birgün evimin çılası sönünce anladım vurdular.Yani şu gördüğün derinin üstündeki o küçük ormanda.Sanmış ki o küçük ormanda onu bulmazlar saklanırda kurtulur.Vuran askerler hafiften düşünceli ve birazda üzgün bir şekilde ‚birini vurduk üzerinde defter- kalem çıktı’ deyince anladım oğlumu vurduklarını.Korkumdan hiçbirşez söylüyemedim.Yani diyemedim o benim oğlum nerde vurdunuz kahpeler hiç olmazsa ölüsünü verin.Söylemek,sahip çıkmak bile suçtu.Çünkü onlara göre o bir eşkiyaydı ona sahip çıkmakta suçtu.Donakaldım.Vucudumda kan çekildi,hareketsiz olduğu yere çöktüm .Fazla dayanamazdım onların karşısında durumu fark etmesinler diye ahıra indim ve orda munzur suyu gibi içimde dolmuş gözyaşlarım kendiliğinden akıverdi. Duyarlar sesimi diye ağlamayıda kestim.Anlıyormusunuz, ağlamak bile suçtu.Ölümüze bile öz evladın için bile ağlamak suça giriyordu.Ne yapsam nereye gitsem düşündüm uzun uzun.
Ben oğlumu son birkezde olsa ,ölü haliyle görmek istiyordum.Yarayı nerden almış nasıl
vurmuşlar yiğidimi? Ölüsünü bulup yanımda kefeni alara gömeceğim şu kara toprağa.En azında son kezde olsa oğlum için bu görevimi mutlaka yerine getirmeliydim.
Kararımı verdim.Evde yiyecek birşeyler hazırladım boçaya koydum ve gece karanlık çökünce kundaktaki küçük oğlumuda yanıma alarak çıktım evden.Ne dağ nede yabani hayvan nede türk askeri hiçbirşey beni korkutmuyordu artık.’’Kartal bakışlarını üzerimde gezdiriyor.Çakık gözleri birikmiş bir yanardağ alevi gibi patlamaya hazır oynatarak yerinde başındaki püşiyi alarak gözyaşlarına karışan burnunu silerek devam etti konuşmasına’’
’’Geldim buralara’’ çakıl deresinin eteklerinden yükselerek giden haydarbaba dağlarını göstererek’’ancak geceleri gezebiliyordum.Çünkü gündüzleri beni burda bulurlarsa öldürürler.Gerçi öldürseler kurtulacaktım çektiğim acılardan.Ama oğlumun ölüsünü son bir kezde olsa gördükten ve mezara gömdükten sonra öldürselerde gam yemem.
Arıyorum ama hiçbir yerde izine raslıyamıyorum.Üç gün olmuş evden ayrılalı.Yiyecek birşeyim kalmadı.Memelerimdeki sütte kurudu ve bebege verecegim birşey kalmadı.Ama düşmana inat oğlumun görecektim’’ tekrarlıyarak aynı şeyleri’’ gömmeden kara toprağa dönmüyecektim eve.Derken bir baktım etrafım sarılmış.Bir kayanın dibine saklandım.Oğlumun ağlamasını kesmek zorundaydım.Yoksa düşman beni eliyle buraya koymuş gibi bulacak.Çaresizdim.Onuda benimle birlikte öldürecekleri kesindi.Biliyormusun bu ellleri,görüyormusun bu gözleri.İnanmıyacaksınız ama oldu işte.Oğlumu kendi ellerimle boğdum.İşte bu eller katil eller.Başka ne yapabilirdim ki!’’Aman tanrım,dedim karşımda katil bir anne utanmadan işlediği cinayeti anlatıyor.’’Kundağımdaki küçük yavrumla kureyşanın karşısındaki tepeye yani saklandığım yerden karanlık çökünce çıktım ve hemen orda küçük bir kuyu açarak gömdüm içine.Kureyşan mezrasına gelmemdeki sebep, akşamı bekliyerek karanlık çöktükten sonra inmek ve biraz ekmek alıp tekrar dağa çıkmaktı.Ama kader işte.Düşman orda gündüz etrafımı sarınca çaresiz olarak oğlumu susturmak amacıyla elimi hafiften ağzını üstüne koyuverdim.Sonra baktım cansız bir et yığını gibi devrildi kaldı kucağımda.Zaten açlıktan ölüm derecesine gelmişti elimi susturmak amacıyla ağzını üstüne koymam bahane oldu ona öldü.Ölmeseydi yakalanacaktım ve o zaman ikimizi birlikte öldüreceklerdi.Düşünebiliyor musun her iki oğlumun ölümünde’de ağlamak bile yasaktı bana.Bilare düşündüm, kendimi bir uçurumda aşağı atmak.Vazgeçtim.Döndüm tekrar diğer oğlumun vurulduğu yere.Gündüzleri saklandığım yerden bazen çıkıyordum tanıdığım birkaç ot türü vardı bulup yiyordum, çevremi gözlüyerek birazda gündüz gözüyle vurulan oğlumun yerini bulmak amacıyla aramaya başladım.Baktım hiçbir sonuç çıkmıyacak çaresiz eve döndüm.Yitirdim ikisinide.’’Bitmiyen hazin öykülerin hafızamın en derin uçlarına inerek beni kendine nasıl esir ettigini farkına varınca aniden irkildim.Uçsuz bucaksız vadilere doğru uzayarak giden hatıraların peşinden koşmak istedim ama sonra anladım ki onların peşinden koşmak gereksiz nasıl olsa onlar peşimi bırakmıyor.Anlatılan acıların pençesinde kurtulmak azda olsa unutmak gösterdiğim tüm çabalara rağmen bu kezde bir balık oltası gibi dedem beni geldi aklıma.Oysa ben çocukluluğumda gülmek,eglenmek, doymamış oyuncaklarla oynuyarak büyümek istiyordum.Ama Şimdi aklım geçmişin silinmiyen izleriyle dolu.Çocukluğumda zevk duyabilecegim,güzel hiçbir anı gelmiyor aklıma.Belkide hiç yoktu.Kalan tek hatıra kan,gözyaşı ve zulüm.Üstünde gezdiğim her karış toprak bunların farklı uygulanış ve yaşam biçimleriyle dolu.
Bir şiir’le hem yazıyı hemde gezdigim yerlerdeki anıları bitirmek istiyorum.

BU DİYARDA KALMAZ AHIMIZ

Annem
Karnında aç
Tanrıya yalvaran
Dualarla
Titrerdi üstümde
Ve ben
Gelirken bu dünya’ya
Bir suçlu gibi 
Açtım gözlerimi
Bilmem ki suçu n’idi
Her gün karakolda
Dayak yiyen babamın
Gözyaşlarıyla
Beni büyüten annemin
Dedem
Anlatırken geçmişini
Bir boğmaca gibi
Düğümlenirdi
İçindeki keder
Sonra
Ah-vah ile
Göçüp giderken
Bu diyarda
Hatıralarında
’’Birgün mutlaka
alınacak öcümüz’’
Babam
Anlatmak istediyse birşeyler
Duyar düşmanlar diye
Oda vaygeçti bu işten
Ama ben
Karıştırınca tarihimizi
Soluk bir yaprağa
Benzeyi vermiş
Bizden önce tükenen ömür
Açtım sayfaları birer birer
Suçluların dosyası çıkınca günyüzüne
Hepsi biranda.biroluverdiler
Çağın en güçlü silahlarıyla
Geliverdiler üstümüze
Oy dağlar,dağlar
Munzur,Tùjik,Dûzgûn
Rezili-rûsva etmeyin bizi
Ele-güne karşı
Sığındıysak sana
Herşeyide var onların
Yalan yazan gazeteleri
Boy,boy ölülerimizi gösteren
Televizyonları, Radyoları,
Tankları,savaş uçakları
Atom bombaları
Bizim ise
Yokedemekleri sen varsın
Bir yanı zulüm
Bir yanı kan kokar
Bizdeki düşmanın teni
Ve herşeyide
Akan kanımızla beslenir
Kimimiz göçümüzü aldık
Dostlara sığındık
Kimimiz bekleriz
Aç,susuz,yataksız,yorgansız
Kimileride varki
Aç bir kurt gibi
Düşmanımızla kolkola
Teslim almaya çalışırlar
İçimizde yeşeren umutları


Tüm dostlara saygılarımla, U.DAGLAR

Leave a comment